KÜÇÜK EKRANLA KÜÇÜLEN DÜNYALAR
Yaşadığımız yüzyıl içerisinde en büyük teknolojik devrimler arasında cep telefonu yer alıyor. Radyasyon yayan cihazlar arasında olan cep telefonu, kullanım sıklığı göz önüne alındığında bize en çok zarar veren araçların başında yer alıyor. Hayatımızın hemen hemen her anında yanımızda olan bu cihazların bize ne kadar zarar verdiğinin farkında mıyız?
Uzun vadede verdiği zararların farkında olmayabiliriz; ancak kısa vadede gözlem yapıldığında maddi ve manevi anlamda bize ne kadar çok zarar verdiğini, bizden neleri alıp götürdüğünü görmemiz mümkün.
Manevi anlamda bakacak olursak bu ekranlara bağlılığımızın artmasıyla, biz insanlar arasında iletişimin ne kadar azaldığını görebiliriz. Böyle söyleyince ‘‘Çok da önemli değil.’’ diye düşünenlerin sayısı az değil. Ancak biz insanların yaratılışında var olan iletişim isteğinin eksikliği başka şeylerle doldurulamaz. Bu iletişimsizlikten kaynaklanan boşluk doldurulamayınca anlam veremediğimiz birçok psikolojik hastalık ortaya çıkıyor. Sonra koşuyoruz doktorlara ‘‘Neden mutlu olamıyorum, neden hep yalnızım, neden beni anlamıyorlar, bana ilaç yazın.” diye…
Bir de küçük ekranlarda gördüğümüz, bize sunulan gerçeklikten uzak dünyalar var! Sunulan bu dünyalar, gerçek dünyamızla çatıştığında bizde uyandırdığı duygu sadece hayal kırıklığı değil. İnsanın sürekli elinde bulunun dijital dünya ile gerçek dünya arasında kaldığı ikilem de bocalamasına, genel anlamda birçok işe odaklanamamasına sebep oluyor. Etrafımıza bakacak olursak birçok insanda, en çok da çocuklarda dikkat eksikliğinin ne kadar fazla olduğunu görüyoruz.
***
Artık çocukların elinde oyuncaklar ve kitaplar değil, telefon var!
Bu durumun ne kadar kötü bir şey olduğunun farkında mıyız acaba? Birkaç kere otobüste ağlayan çocuğuna telefondan bir şeyler açıp izleten aileler gördüm. Üstelik bu çocuklar henüz yeni yeni görebilen çocuklardı. Uzun süre bunun şokunu üstümden atamadım ancak biraz daha etrafı gözlemlediğimde birçok anne-babanın bunu yaptığını fark ettim.
Ağlayan çocuğa hemen telefon veriliyor, çocuğunun normalde yemek yemediğinden şikâyet edenler sadece bir şeyler izleyince yemek yedirebiliyorum, diye dert yanmaya başlıyorlar. Biz değil miyiz buna çocuklarımıza alıştıran, biz değil miyiz çocuğun karşısında bir şeyler izleyerek yemek yiyen? Bu şekilde yediğinden ne kadar yarar görecek bu çocuklar? Ya da ağladığında direkt ellerine tutuşturulan telefonla duygu gelişimi ne kadar sağlıklı olacak? “Bu çağda telefondan, televizyondan ne kadar koruyabiliriz ki çocukları?” diye soranlar var. Siz ne şekilde örnek oluyorsunuz, çocuklarınız yerine telefonla, televizyonla ne kadar ilgileniyorsunuz? Bu soruların yanıtlarına verdiğiniz zaman dilimi kadar koruyabileceğiz çocuklarımızı. İşten eve gelen anne-baba çocuğuna nasılsın demeden, çocuğuna sarılıp öpmeden alıyor telefonu eline, dolanıyor sosyal medyada ya da sarılıyor kumandaya dizisi kaçmasın diye. Çocuklarınız böyle bir ortamda ne kadar uzak kalabilir ki bu etkenlerden.
Çocukların eline verdiğimiz kumandalarla, telefonlarla hayal güçlerini kısıtlıyor, kocaman olan dünyalarını küçük ekranlara hapsediyoruz. Sosyalleşmeyi küçük ekranlarda arayan ve kabul eden çocuklar herhangi bir konu üzerine odaklanamıyor ve kendilerini başka dünyalara sürükleyemiyorlar. Psikolojide en önemli ikinci yazar olarak tanınan Singer: ‘‘Evinize geldiğinizde yabacı biri ile karşılaşıyorsunuz. Bu kişi çocuklarınıza kavga etmeyi, dayak atmayı, dövüşmeyi, cinselliği öğretiyor. Siz bu insana ne yaparsınız? Onu biraz da şiddet kullanarak atmaz mısınız? Fakat bütün bunları her gün, her saat yapan televizyonunuzu başköşenize yerleştiriyorsunuz.’’ diyerek bu durumun ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.
Küçük ekranlara kendimizi ve çocuklarımızı hapsetmeden, bu küçük ekranlardan bağımızı koparıp birbirimiz arasındaki bağları güçlendirmek ümidiyle…