NEDEN BURADAYIM?
Bulunduğumuz dönemde zihnimizde ‘‘Neden buradayım, aklım olsaydı bu bölümü okur muydum, neden bu mesleği seçtim, boşuna emek verdik şu halimize bak!’’ gibi birçok soru ve şikâyet dolanıyor.
Olduğumuz yeri o kadar çok yadırgıyoruz ki büyük bir mutsuzluk içinde buluyoruz kendimizi. Çünkü hayal ettiğimiz hayat ile yaşadığımız hayat arasındaki farkı sonradan görmek bocalamamıza sebep oluyor. Ne istediğimizi bilmeden seçimler yaptığımızı fark ediyoruz. Durup kendimize soruyoruz o anda ‘‘Acaba neden bu seçimi yaptım, yapmıştım?’’ diye.
Bazen her ne kadar hayat şartlarını bahane etsek de birçoğumuz gerçekten ne istediğini, nerede olmaktan mutluluk duyacağını, nerede kendine ve insanlara faydalı olacağını düşünmeden düz mantıkla hareket ediyor. Ya da ‘‘Başkası ne düşünür, yadırganır mıyım acaba?’’ düşüncesiyle yönünü değiştiriyor.
Toplumun isteklerine o kadar çok bağlı kalıyoruz ki kendi istediğimizi unutuyoruz bazen…
Evet, yaşadığımız toplumdan kendimizi ayrı düşünemeyiz ama unuttuğumuz bir şey var: Toplumun bir parçası da biziz!
Bulunduğumuz toplum, olmak istediğimiz yer hakkında ne düşünür, ne der diye sorgulamak yerine ‘‘Acaba olmak istediğim yerde kendime ne katabilirim?’’ diye düşünmemiz gerekiyor.
Eğer kendimize bir şeyler katamazsak çevremize de bir şeyler katamayız. Kendimize bir şeyler katmak için de sevdiğimiz yerlerde olmamız gerekiyor. İnsan sevmediği yerde belli bir süreden sonra mutlu olamadığı gibi sorumluluklarını da tam anlamıyla yerine getiremiyor, aksatıyor. Sonra da dersten çıkmak için, işlerin bitmesi ve mesainin sona ermesi için dakika sayıyoruz. Eğer bulunduğumuz yerde rahat değilsek ve oradan çıkar çıkmaz rahat bir nefes alıyorsak sorun büyük demektir. Bu durumun temeli geçmişle bağlantılıdır.
Çocukluğumuzda çok sık karşılaştığımız, şimdi de başka çocuklara sorduğumuz değişmeyen soru: ‘‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’’
Sıralardık hemen öğretmen, veteriner, doktor diye…
Tabii durum böyle devam etmedi. Büyüdükçe işler değişti, ileride ne istediğimizi sorgulamak yerine ‘‘Geleceğin mesleği ne?’’ diye sorgulamaya başladık. O meslek öldü, bu aralar bu meslek daha çok ön planda, geleceğin mesleğine de şu diyorlar vb gibi yorumlar yaptık ve çevremizden de duyduk.
Kaçırdığımız bir şey daha var: Gelecek biziz! Gelecek, biz soru sorduğumuz da istedikleri meslekleri dile getiren çocuklar!
Bizim severek yapacağımız meslekler de geleceğin meslekleri oluyor böylelikle. Müziğe ilgi duyuyorken ya da resim yapma yeteneğimiz varken sadece maddi amaç güderek seçilen, seçilmek zorunda bırakılanlar meslekler, bölümler ne kadar devam ettirilebilir ki?
Devam ettirilse bile ne kadar sağlıklı devam ettirebilir?
Gerçekten bir şeyi sevdiğimizde ona verdiğimiz emek de artıyor, o işi yapma potansiyelimiz de. Yaptığımız iş hem daha kaliteli oluyor hem de daha çok varlığını koruyor. Sevmeden sevdirmeye çalışmak, rahatça nefes almadan sorumluluklarımızı yerine getirmek oldukça zor…
Bu yüzden bizim geleceğimizi sevdiğimiz şeyler şekillendirmeli ki fayda sağlayabilsin.